Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mükremin Kızılca

Başyayla’da bir gelin önü kesme anısı

Anadolu’nun her tarafında genellikle çocukları sevindirmek maksadıyla göz yumulan bir olaydır.

Yöremiz Taşeli’de daha önce gelin önü kesme olayı örnekleri anlatmıştım.

Bunlardan ikisi 1940’lı yıllarda vaki olan Yukarı Çağlardan Güneyyurda gelin gelen gelen gelinin diğeri de Aralık Mahallesi’nden Cami Mahallesi’ne gelen gelinin önünü kesme olaylarıydı.

Bu olay, gelin kız evinden alındıktan sonra oğlan evine yaklaşan güzergâhlarda, gelinin bindiği atın, arabanın ya da yaya ise gelini taşıyan ekibin önüne direk germek, araç germek, masa kurmak gibi benzer şekilde yapılan genellikle güzel olaylardır.

Bu olaylardan bazıları tatlı başlar tatlı biter, bazıları tatlı başlar ekşi biter.

Şimdi anlatacağımız olay 1989 yılında Başyayla’da gerçekleşen tatlı başlayıp eksi biten bir olaydır.

Başyayla’nın henüz ilçe olmadığı bu devirde kışın bir düğün yapılmaktadır.

Gelin evi başyayla’nın en alt taraflarında, oğlan evi de en üst taraflarındadır.

Öyleyin yemekler yendikten sonra yukarı mahalleden gelin alma ekibi oğlan evinden yaya olarak kız evine doğru harekete geçer.

Bu esnada hafiften yağmur çiselemektedir. Ancak yağmur yukarıya doğru çıktıkça hızlanır ve sulu sepken olur.

Kız evine varıldığında kar başlar, yağmur kara çevirir, fazla oyalanmadan gelinin çıkarılması amaçlanır ancak gelin daha hazır değil diyerek bir müddet gecikince herkesin şapkası, paltosu, ceketi bembeyaz kara bürünür.

Nihayet gelin alınır, yerler kardır, atla gelmesinin imkanı yoktur, nedimelerin eşliğinde yürüyerek yukarıya doğru oğlan evine harekete geçilir.

Kar gittikçe hızlanır ve gelinin al duvakları ve belindeki kırmızı kuşak bile beyaza bürünür.

Oğlan evine yaklaşınca zaten yan yana 3 kişinin geçebildiği yola iki genç bacak bacak üstüne atmış olarak ortaya bir masa hazırlamışlar ve üzerine de rakı şişelerini koymuşlar gelinin gelmesini bekliyorlardı.

Gelin tam oraya gelince “gelinin sözcülerinden bir kısır isteriz aksi halde geleni geçirtmeyiz” deler.

Kısır Taşeli yöre ağzıyla etine buduna dolgun doğurmayan bir keçi demektir.

5 lira verelim 20 verelim 30 verelim demelerine rağmen “hayır biz kısır isteriz” diye diretirler.

O günün belediye başkanı ve muhtarları da masaya yaklaşarak “yavrum kuzum şu kadar parayı alın da çekilin bak her tarafımız kar oldu milleti zora sokmayın” diye adeta yalvarırlar ama hepsi reddedilir.

Bu güzel geleneği tatsız şekle getirmemek için orada bulunan kasaba ileri gelenleri bir kişi “kısır kaç lira” diye sorar ve “50 lira” dediklerinde 50 lirayı masaya bırakır.

Bu sefer belediye başkanı merhum tekrar gelerek bu iki gence “gençler işte kısırı aldınız çekin artık masanızı işi tatlıya bağlayalım” der.

Bu sefer gençler “bir kısır yetmez dayı” diye diklenirler.

Kasabanın ünlü kişilerinden birisi de masaya yaklaşarak “haydi gençler toplayın artık masanızı bir kısırı aldınız tatlı tatlı yiyin, afiyet olsun” deyince ona da “olmaz ağa bir kısır yetmez” diye diretirler.

Başkan ve ileri gelenler az geride aralarında bir ayaküstü kısa sohbetle nasıl bertaraf edileceğini görüşler.

Daha sonra belediye başkanı son kez rica eder “gençler masayı toplayın bu son sözümüz, işi tatlıya bağladık kısırı aldınız” der ama gençler kaba kaba, “olmaz dayı bir kısır yetmez” diye gene dikleşirler.

Başkan geriye çekildikten sonra sözü dinlenen, önce de uyarıda bulunan zıpkın gibi genç gelir ve “gençler hadi toplayın bakalım” diye biraz sertçe emreder.

“Yok, dayı bir kısır daha isteriz” gibi söylenmeye başladıklarında genç adam ayağını masaya vurduğu gibi aşağıdaki bahçenin içine fırlatır masayı. Rakı şişelerini de ağaçların gövdesinde patlatır. İki saygısız ve haddini aşan gence de birer tekme savurarak yere yıkar.

İki genç ise sarhoş olarak yerlerde yuvarlanırken “tamam ağam” diye yalvararak kaçmaya çalışırlar.

Ama başta uyarılmışlardı.

Kendi düşen ağlamaz, tatlıya bağlandı, bırakın artık, denmişti ama ne yazık ki böylece sadece onlar açısından ekşi ve üzücü bir durum oldu.

Halk bembeyaz elbiseleri ile şapkalarını çırpa çırpa gelini oğlan evine teslim edip dualar eşliğinde dağıldılar.

(Kaynak: Anlatan, ismi mahfuz, o sırada kasabada görev yapan bir memur)

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER