Çoğunlukla sinsi seyrettiği için, “sessiz katil” olarak da tanımlanan hipertansiyon dünya nüfusu için önemli bir sağlık sorunu. Genellikle rutin kan basıncı ölçümleri sırasında fark edilebildiği için de hastanın hekime başvuru nedenleri de, baş ağrısından kulak çınlamasına, sık idrara çıkmaktan bulanık görmeye kadar farklı nedenler olabiliyor. Kardiyovasküler hastalıklar ve böbrek yetmezliğinin hipertansiyonun ortaya çıka sebepleri arasında önemli bir yer tuttuğunu söyleyen Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Olcay Özveren, “Sistolik (büyük) kan basıncının >140 mmHg ve diyastolik (küçük) kan basıncının >90 mmHg olarak ölçülmesi ile hipertansiyon tanısını konur” dedi.
60 YAŞ ÜSTÜ HER 3 KİŞİDEN BİRİ HİPERTANSİYON HASTASI
Hipertansiyonu tek bir hastalık gibi değil bütün hayati organları ilgilendiren hastalıklar topluluğunda buz dağının suyun üzerindeki kısmı gibi görmek gerektiğini söyleyen Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Olcay Özveren, hastalığın görülme sıklığı ile ilgili önemli istatistikler verdi: “Hipertansiyonun dünya üzerinde sıklığı 2015 verilerine göre 1.15 milyar kişide görülmekte iken 2025 yılına kadar bu rakamının 1.5 milyara ulaşacağı tahmin ediliyor. Tüm erişkin yaş grubunda (18-75 yaş ) sıklığı yüzde 30-45 olmasına rağmen 60 yaş sonrası bu oran yüzde 60 ve üzerine çıktığı görülüyor. Ülkemizde ise 34 milyon kişi tahmin edilen 20 yaş ve üstü popülasyonda beş milyon erkek ve altı milyon kadın hipertansif hasta olduğu tahmin ediliyor. Bu tahmine göre, tüm erişkin erkeklerin yüzde 30’u, kadınların da yüzde 35’i yüksek tansiyona sahiptir. Sıklık 30-39 yaş grubunda yüzde 19 dolayında iken 50-59 yaş grubunda erkeklerin yarıdan biraz azı, kadınların yarıdan fazlası hipertansiyonludur. Altmış yaşını aşkın bireylerde ise, hipertansiyona her üç kişinin ikisinde rastlanmaktadır."
RİSK HER YAŞTA VAR
Hipertansiyon açısından tüm yaş grubundaki kişilerin risk altında olduğunu belirten Doç. Dr. Olcay Özveren, “Özellikle yaş belirgin bir biçimde hipertansiyon riskini arttırmaktadır. Erkek olmak, önceden sigara içmek ya da hala sigara içiyor olmak önemli risk faktörleri arasındadır. Bununla birlikte, diyabet tanısı almış olmak, kolesterol yüksekliği, aşırı kilolu ve obez olmak ve ailede erken başlangıçlı hipertansiyon hastası bulunması, erken menopoz ve hareketsiz yaşam tarzı da hipertansiyon hastalığı için bilinen risk faktörleri arasında yer alır" dedi.
HASTAYI HEKİME GÖTÜREN NEDENLER
Hipertansiyon çoğunlukla rastlantısal olarak fark edildiğine değinen Doç. Dr. Olcay Özveren, “Baş ağrısı, eforla artan nefes darlığı, tıkanma hissi, göğüs ağrısı, çabuk yorulma, halsizlik, bulanık görme, baş dönmesi, kulak çınlaması ya da uğultu, sık idrara çıkma, bacaklarda şişlik, kalp atışlarında düzensizlik ve burun kanaması gibi şikâyetler hastanın hekime başvurmasına neden olur. Dolayısıyla bu şikâyetlerle başvuran hastalarda hipertansiyon varlığının aranması da zamanında tanı ve tedavi için önek taşır” diye konuştu.
KAN BASINCINDA 5 MMHG DÜŞÜŞ, KALP DAMAR SİSTEMİNE BAĞLI YAŞAM KAYIPLARINI YÜZDE 20 AZALTIYOR
Hipertansiyonu kontrol altına almanın uzun dönemde kalp ve damar hastalıkları, inme ve böbrek yetersizliği gibi hayati organ hasarlarının gelişmesinin engelleyebileceğine dikkat çeken Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Olcay Özveren, sözlerine şöyle devam etti:
"Meta analizlerden elde edilen bilgilere göre sistolik (büyük) kan basıncında 10 mmHg, diyastolik (küçük ) kan basıncında 5 mmHg düşüş sağlandığında kalp damar sistemine bağlı yaşam kayıplarında yüzde 20, tüm nedenlere bağlı yaşam kayıplarını yüzde 10-15, inmede yüzde 35 koroner kalp hastalığında yüzde 20 ve kalp yetmezliğinde ise yüzde 40 azalma görülmektedir."
TEDAVİNİN ALTIN STANDARTLARI
Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Olcay Özveren, ilaç tedavisi ve yaşam tarzı değişikliklerinin hipertansiyon tedavisinin temel yapı taşları olduğunu belirterek, “İlaç tedavisi tamamen hekim tarafından düzenlenirken yaşam tarzı değişiklikleri tamamen hastanın aktif rol oynadığı tedavi yöntemidir. Yaşam tarzı değişikliklerinin ise şöyle sıralamak mümkün:
"Tuz kısıtlamalı (günlük <2 gr sodyum= 5 gr tuz alınması ) ve potasyum alımının arttırılması gerekir. Artmış potasyum alımının KB düşürücü etkisi artmış sodyum alımıyla doğru orantılıdır. DASH diyeti 4.7 gr/gün potasyum önermektedir. Böbrek fonksiyon bozukluğu olanlarda ve potasyum atılımını bozan ilaçları kullanan hastalar bu konuda dikkatli olunmalı. Alkol tüketiminin azaltılmalı, sigara kesinlikle bırakılmalı ve Akdeniz tarzı diyet beslenmeye tercih edilmeli. Yani, sebze, meyve ağırlıklı, yağ oranı düşük ürünler, balıketi ve doymamış yağ asitlerinden zengin yağların tüketmeye dikkat edilmeli. Fazla kilosu olanlar mutlaka kilo vermeli. Bel çevresinin erkeklerde 94 cm’nin altında, kadınlarda ise 80 cm’nin altında olmalı. Bunu sağlayacak şekilde kilo verilmelidir. Düzenli fiziksel aktivite ise 30 dakika orta-şiddette dinamik aerobik egzersiz (yürüme, bisiklet, yüzme vb.) haftada 5 ila 7 gün yapılması önerilmektedir."