Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Kaşıkcı

Eski Güftenin Yeni Bestesi

Sevgili Dostlar,

Ne garip şeydir insanın ulaşamadığı değerlere çamurlu laflar sıralaması. Böylesi laf edenlerin maksadı iz bırakmak mıdır, bir kişilik zafiyetinin dışa vurumu mudur? Bir hazım meselesi midir, yoksa bir kıskançlık dürtüsü müdür?

Çevremizde, her şeye laf atan onlarca insanla karşılaşırız. Onlar bencilliğin kucağına düşmüş, bir o yana, bir bu yana yuvarlanıp duran zavallıların ta kendisidir. Kendisinin dışında herkesi hakir görme hastalığına yakalanmış böylesi insanlar, gölgeleriyle bile kavga içinde sürdürürler yaşamlarını. Okudukları mecmuaların, izledikleri televizyon programlarının aydınlatabildiği kadar olayların seyrini takip edebilecek bir kapasiteye sahiptirler. Ne daha fazlasını görebilirler ne de daha fazlası hakkında bir kanaat oluşturma becerisi sergileyebilirler. Çocuk yaşlarında siyah gördükleri bir değeri, ölünceye kadar siyah demek üzere ant içmiş gibi davranırlar. Hayata bakışları, olaylara eğilmeleri, toplumun yönelişlerine laf etmeleri hep o eski günlerin kalıntıları yüzündendir.

Yılanlar bile yaşadıkları hayat gereği, aşırı sürtünmeden ve beslenmeye dayalı şişkinlikten etkilenen derilerini yıl içinde birkaç kez değiştirme ihtiyacı hissederler. Ancak böylesi insanlar, kanaatlerini değiştirmemeye doğuştan yeminlidirler sanki. İnat ederler. Olaylar onlarca kez onların yanıldığını ispat etse bile, onlar kararlılıklarından vazgeçmezler. Aslında bu özellikleri sebebiyle kendilerini tebrik etmek bile gerekir. Kolay değildir çünkü onlar gibi olabilmek…

Öylesi insanların sayısı o kadar azdır ki aslında, küçücük bir azınlığın durumunu ortaya dökmek için kullanılan bu satırlar bile söz israfına kaçar.

Gölgesiyle kavgalı bu insanlar, seslerini duyurabilmek için sahte yüzler taşırlar. Girdikleri her ortamda ayrı bir yüz kullanırlar. Bazen çok sempatik gibi görünseler de gölgesinin üzerine doğru eğildiğiniz zaman keskin dişlerini gıcırdatmaya başlarlar. Elbiselerinin yakalarını kaldırıp anlamlı mesajlar verme eğilimine girerler. Öyle ki gölgelerini bile kıskanırlar başka gölgelerden. E, kolay değildir tabi bencillik hastalığının dertlisi olmak. Her şeye dil uzatırlar, her ortamın yetkilisi kendilerinin olduğu zannıyla yaşarlar. Ortaya çıkardıkları tablo kendilerini çok gülünç yapsa da aynalara dargın yaşadıkları için, bir ömür o acı gerçeğin farkına varamazlar.

Akıl hocalığı yaparlar etrafa. Herkesin işine laf ederler. Her yiğidin yoğurt kaşıklayışı farklıdır atasözünü lügatlarına alamamışlardır henüz. İcazet verme makamı olarak gördükleri için kendilerini, gönüllerinde her an mahkeme oluştururlar. Sık sık infaz gerçekleştirirler. Kalem kırarlar. Benim iznim olmadan göremezsin, konuşamazsın, yaşayamazsın! derler.

Kendi adlarına bir kuru çeşmeleri bile yokken hayatta, sokak başlarındaki sebillere dil uzatırlar. O sebilin dibinde nasibini bekleyenleri delilikle yaftalarlar.

Oysa başlarını azıcık kaldırsalar, değişen hayat şartlarının kendi değerlerini de etkilemekte olduğunu görebileceklerdir. Düne ait söylenen şarkıların bestelerinde değişimler olduğunu hissedebilecek, belki de o eski güftenin yepyeni bestesiyle hayata farklı bir nazarla bakabileceklerdir. Ancak, çevremizdeki böylesi insanların bakış açılarına göre değişime direnmek, sanırım değişimin kendisi için gereklidir. Anlaşılan odur ki, hayatın cennet yamaçlarından tüllenen sabahlara simsiyah gözlerle bakanlara, güneşin o altın sarısı ışığını görmeleri asla kısmet olmayacaktır.

Onlar aydınlığa düşman olarak yaşamlarını sürdürdükleri için, sözde aydınlıkların slogancıları olarak çürüyüp gideceklerdir. Oysa asıl aydınlık, herkesi etrafına toplayabilen aydınlıktır. Yok, hâlâ arzu edilen şafaklar bu milletin semalarında atmamışsa, çözüm için çamur atmak bir çözüm olmaktan çok uzak kalmaya devam edecektir.

Arka sokaklarda, üniversitelerde karışıklıklar çıkacak, gepgenç insanlar ellerinde molotof kokteylleriyle aydınlık meşalesini ateşleyebilmek için, dün olduğu gibi bugün de istikballerini yakacaklardır. Kendilerini yetiştiren ailelerine düşman olacak, aileleriyle bile barışık yaşamayı başaramayan o yiğitler bir dünyayı “barışa(!)” çağırmaya devam edeceklerdir.

Sevgili dostlar, şu şiire kulak verelim:

“Gelin tanış olalım

İşi kolay kılalım

Sevelim, sevilelim

Dünya kimseye kalmaz”

(Yunus Emre)

Muhabbetle kalınız…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER