Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Kaşıkcı

Güzel İnsanların Memleketi

Bir şeyler bir yerlerde hep tersten işliyor yine. Ne zaman baharın üfül üfül esen meltemine selam dursa bu güzel memleket, birileri hemen kuduruyor. Baharın önünde boran oluyor, fırtına oluyor, deli kasırgalar oluyor. Sanki bu memleketin kara yağız insanına ilkbahar coşkusu yasakmış gibi muamelede bulunuyor.

Her zaman, niyeti bozuk insanlar, kan kusan beyinleriyle karıştırıyorlar bu güzel yurdu. Bu mesele sadece bugünlerin meselesi değil tabii ki. Tarihin her döneminde, iç ve dış düşmanlarıyla mücadele etmek zorunda kalmış bu cennet vatan. Her devirde de güçlü idareciler görevi devralmayı bilmişler. Yaşanan onca yokluğu, kıtlığı; yoklukla beraber kapıların bamtelini ırgalayan yoksulluğu savmayı bilmişler. Ekonomisiyle, askeri düzeniyle, ilim ve irfan meclisleriyle tepeden tırnağa yeniden inşa edilmeye çalışılmış bu topraklar. Zaman olmuş barış görüşmeleriyle, zaman olmuş kanlı savaşlar neticesinde elde edilen muzafferiyetlerle gücünü toparlamayı bilmiş.

Dün olduğu gibi bugün de kendi makûs talihini yenecektir evvel Allah. Üç beş çapulcuya pabuç bırakacak değildir. Vatan evlatları vatan aşkıyla ırak denilen yolları yakın; aşılmaz bilinen dağları düzlük yapmasını bilir. Bir savcı Mehmet Selim KİRAZ şehit olurken, yerine onlarca Mehmet Kiraz’lar gelir. Sahipsiz ve de kimsesiz değildir bu memleket.

Şairin ifadesiyle “Her taşı bir yakut olan bu vatan / Can verme sırrına erenlerindir.” Ancak, barış adına, dostluk adına onca yol kat edilmişken, birileri neden bu güzel fotoğrafın üzerini kalitesiz ve pis kokular yayan provokatif eylemlerle kirletmeye çalışıyor? Neden birilerini bu ülkenin huzur ve güven ortamı rahatsız ediyor?

Tarihini şanla, şerefle taçlandırmış bir ecdadın torunlarına bugün yapılması düşünülen mezalim tutmaz. Dün atalarımız bu güzel vatan için hangi bedelleri ödemişlerse, bugün bizler de -Allah’ın izniyle – gerekirse aynı bedeli öderiz. Öderiz; ama devletimizin ve milletimizin üzerine bir akbaba nefretiyle üşüşen çakalları da tepeleriz.

Kendisini bilmezlerin bizim devlet düzenimize, iç ayarlarımıza el uzatmalarına fırsat vermeyecektir büyüklerimiz. Güneş gibi sıcak, ay gibi aydınlatıcı devlet erkânında insanlarımız vardır bizim. Belki zamanı değildir, belki söz onlara henüz düşmemiştir. Son gülen iyi güler mantığıyla fırsat tanımaya devam ediyorlardır muhataplarına belki.

Hani onca zamandan beri kardeşlikten, barıştan, silahların susturulmasından bahsedilip de bir elim olay yüzünden tüm bardakları kırmayalım diye düşünüyor olabilirler. Ben inanıyorum ki İstanbul Adliye Sarayı’nda yaşadığımız o acı olaydan çok büyük dersler çıkarmıştır büyüklerimiz. Silahların oraya kadar nasıl taşındığı; kim ya da kimlerin dikkatinden kaçtığı elbet araştırılacaktır. Elbette suçlular tespit edilecek ve adalet önünde cezası her neyse cezalandırılacaklardır.

Ancak insanın içi yanıyor be dostlar. Gönlümüzle, bedenimizle güzel günleri beklediğimiz şu günlerde yaşanan bu elim olayla irkildik. Beklenilen bir hareket değildi belki. Belki de sırf bu yüzden gafil avlandık. “Su uyur, düşman uyumaz.” diyen atasözümüzü görmezden geldik belki. Mustafa Kemal Atatürk’ün “ Yurtta sulh, cihanda sulh” vecizesini yaşayıp yaşatabileceğimiz zamanların içinde bulunduğumuzu zannettik belki de. Fakat gördük ki ne düşman uykuya dalmış, ne de yurtta barışı tesis etmeyi başarabilmişiz. Yani dostlar anlaşılan o ki, biz dost bildiğimiz yüzlerin şeytani ifadelerini okuma basiretini kazanamamışız.

Terör belasının kırk başlı bir yılan olduğunu göz ardı etmişiz sanki. Biz onun bir-iki başıyla görüşmelerimizi sürdürürken; o yılanın göremediğimiz başlarının da olabileceği gerçeğine hazır olmalıydık aslında. On yıllardır varlığını sürdürdüğü bilinen terör örgütlerini ve onların vicdansız mensuplarını görmezden gelerek, hayali örgütler oluşturma büyüsüne kendimizi biraz fazla mı kaptırmışız ne? Biz elinde Kur’an olan, cevşen olan insanları terörist diye ilan edeceğiz diye çabalarken, birileri meydanı boş mu buldu ki?

Bahara yolculuk ediyoruz dostlar. Bahar çiçekleriyle gideceğiz ötelere. Baharda açan gülleri, kasımpatıları, kır çiçeklerini götürmeliyiz gittiğimiz diyarlara. Ülkeler aşmalıyız. Denizler, deryalar geçmeliyiz. Gittiğimiz her yere sevgiyi götürmeli ve sevgiyle çevrelenen bir dünya kurmalıyız. Bir düş değil bu. Bu bir rüya değil. İstediğimiz zaman yapabileceğimiz bir şey. Bunu yapabilmek için de yapmamız gereken en önemli şey: Birbirimizi çıkarsız, beklentisiz sevebilmek; adaletli olabilmek ve sorabilmek kendimize: Ben böylesi bir yolculuk uğrunda neler yaptım; neler yapmalıyım!

İnanın, umutlandık be dostlar! Umut ettik, artık terör bitecek diye… Hayli zaman oldu BARIŞ türkülerine alışır gibiydi dudaklarımız. Alıştırmaya çalışıyorduk. Yeter ki İNSANLAR ÖLMESİN diye gönülden destekledi birçoğumuz barışı. Ancak bugün (31 Mart 2015) bir kez daha gördük ki hiçbir şey TEK TARAFLI olmuyormuş. Biz masum gördük diye, yılan vazifesinden uzak durmuyormuş.

Yazık değil mi şehit edilen savcımız Sayın MEHMET SELİM KİRAZ' a, ardında bıraktığı gözü yaşlı yakınlarına…

Allah aşkına bir insan kolay mı yetişiyor? Bir kez daha gördük ki bu acımasız dünyada ata, ete, ota verilen değer, insanlardan esirgeniyor. Koruyamıyoruz insanlığımızı. Menfaat çemberinin

dışına çıkaramıyoruz. Adalet dağıtılan bir binada, adaletin temsilcisi olan savcımızı, hâkimimizi hunharca şehit edebiliyor insanlıktan nasipsiz birileri.

Allah aşkına, nereye bu gidiş? Daha kaç milyon insan öldürülecek yeryüzüne baharın gelmesi için. Niye hâlâ savaş içinde insanlık? Neden adaletsiz bu dünya? Yoksa bizler mi bu hale getirdik dünyayı(!)?

Hani konuşa konuşa anlaşırdı insanlar? Bu iğrenç sesler çıkaran, barut kokan demir parçalarını niçin ellerinde tutuyor birileri? Acaba birileri baharın adım adım geldiğini görebilecek göze sahip değil mi? Kulakları baharın cıvıltısını duyamıyor; burunları bahar çiçeklerinin miski amber kokularını alamıyor mu? Tedavisi mümkün değil mi bu tip engellerle içimizde dolaşan yaratıkların?

Allah aşkına dostlar, gelin inanalım baharın çok yakın olduğuna. Ne olur, o bir masal demeyin! Masal olsa bile insanlık adına, insana hoş gelmiyor mu?

İyi eğitelim çocuklarımızı. Bireyler olarak, aileler olarak ve devlet olarak, iyi eğitelim. Ön yargılardan uzak yetiştirelim neslimizi. Sevmeyi öğretelim onlara. Yaratanın hakkı için yaratılanı sevebilmeyi öğretelim. Bir insanı öldürmenin bütün bir insanlığı yok etmekle eşdeğer olduğunu öğretelim.

Yetmez mi ANALARIN AĞLADIKLARI? Anaların ağlamayacağı, evlatların da analarının başlarını öne eğdirmeyecekleri adil bir düzene koşalım. Bu uğurda ne kadar ter dökülecekse dökelim, ne kadar emek harcanacaksa harcayalım. Ama yeter artık, anaları ağlatamayalım!

*** Şehit Savcımız Sayın MEHMET SELİM KİRAZ'ı rahmetle anıyor, kederli ailesine ve sevenlerine SABR I CEMİL niyaz ediyorum.

BAŞIN SAĞ OLSUN TÜRKİYE'M.

Şehitler ölmez / Vatan bölünmez.

Muhabbetle kalınız…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER